22 Eylül 2009 Salı

Hakem Oyunu Durduruyor...

... da oyunun ne zaman başlayacağı belirsiz. Blogspot'un erişimsizlik problemi sahadaki karı öyle bir seviyeye ulaştırdı ki oyun sağlıklı ilerleyemiyor artık. Tabi bir de YGS/LYS ikilisi var ki... İsminin telaffuzu bile durumu açıklıyor. Şartlar oyunun güzelliğini belirgin şekilde bozmayı bırakana kadar kazma libero sahaya çıkmayacak...

Selametle...

12 Eylül 2009 Cumartesi

Biraz Daha Beceri


Derbiyle ilgili uzuun bir analiz yapmayı ben de isterdim. Ama seyredemediğim maç hakkında "analiz" yapmak saçmasapan bir çaba gibi geliyor. Ancak özetten görünen şudur ki Serdar Özkan topa vurmayı biraz daha iyi bilseymiş, Beşiktaş Sami Yen'den çıkarmış... Derseniz ki "Serdar Özkan bu! Ne becerisi..." Diyemem bir şey.

Henry'nin güzel sözü geldi aklıma maçın geniş özetini seyrettikten sonra:

"Sometimes in football you have to score goals."

Koyduk...


Bu maçın nesi yorumlanır? Nesi analiz edilir? Alın size analiz: 4 numaradaki en önemli oyuncusu eksik, içeriyi savunduğu iki oyuncusu 86'lı, istikrarlı tek skoreri 87'li, en önemli oyuncusu dizinden sakat halde oynayan Milli Takım savunmasıyla Dünya Şampiyonu, son Olimpiyat ve bir önceki Avrupa Şampiyonası finalistini parkeye gömdü. Takımın adı: İspanya. Kadrosunda Gasoller, J.C. Navarro, Rudy Fernandez var... Avrupa'nın en agresif takımı... Bu tarihi bir yere yazın. Coşkuyla kazanmıştık daha önce. Yıldızlarımız sahadaydı 2001'de ama ilk kez gerçek bir takım var sahada.

Yukarıdaki adam da o takımın ödülünü verendir. Topa değen parmaklarını seveyim...

9 Eylül 2009 Çarşamba

İşte Şimdi Tam Mucize...

"Mucizelerin takımı", "Mucizeleri gerçekleştirmiş takım", "En zor durumlarda bile mucizevi sonuçlar alabilen takım"... Kim bu? Elbette Avusturya fatihi Türkiye Milli Takımı. Bugün sahadaki? Aynısı... Sonuç? Büyük olasılık Afrika'ya gidemiyoruz. Ya da önceden dediğim gibi safari falan yaparlarsa bilemiyorum.

İlk 15 dakika, -itiraf olarak alın bunu- umutlandım. Sağlam basıyorduk yere. Savunmamız "Bu maç iyiyiz" mesajı veriyordu... Ta ki tam anlamıyla geri çekilene kadar. Milli Takımımız herhangi bir futbol takımının düşebileceği çok basit ama çok önemli bir hataya düştü. Golü attıktan sonra ipleri Misimovic'in, Salihovic'in ellerine verdi... Hakem zaten seyirci baskısı altındaydı. Kimse hakemi bahane edemez. Oyun içinde bu kadar çabuk düşen bir takım, hakem orada faul vermese, başka bir yerden golü yer...

Bir taraftan Ceyhun Gülselam'ın kariyer kağıdına atılan kara bir çentiktir bu maç. 75 dakika paspas gibi üstünden geçti, Bosna orta sahası. Bırakın top kapmayı, kafa topuna çıkabilecek halde değildi Ceyhun... Onun yerinde ya Milli Takım tecrübesi -Mehmet Topal-, ya da kariyer tecrübesi -Mustafa Sarp- daha yüksek bir oyuncu sahaya sürülmeliydi. En azından şu maçta 90 dakikayı çıkarması bir hataydı. Emre'nin arkasını toplaması gerekirken, Emre O'nun önünü topladı... Genç oyunculara sorumluluk vermenin onları bir anda ülke futbolunun kaderini belirleyecek maçlarda sahaya sürmek olmadığını anlamalı artık Fatih Terim...

Milli Takım'ın oyununun diğer tarafı hakkında konuşalım bir de... Şöyle bir şey yazmışım birkaç gün önce: "Çünkü açık ve net şekilde Milli Takım'ın kendine özel bir planı ne bileyim bir oyun stili yok. Arda mesela ters kanatta Sarı-Kırmızı'lı formayla ne yapıyorsa aynı şekilde onu yapıyor. Hamit'in Milli Takım'da Bayern'de yapmadığı ama Milli Takım'da yaptığı bir şey söyleyebilir misiniz? " Açık ve net. Aynen tekrarlıyorum bunu. Hamit sağda top alamadı, götüremedi... Milli Takım'ın sistemi ona başka ne seçenek sunabildi? Arda ikinci yarının ortalarında ceza sahası önüne gelene kadar sol kanatta hiçbir şey koyamadı ortaya. Galatasaray'da nerede oynuyor peki? Ne tesadüf(!) ceza sahası önünde..

Bir de şu bölümü hatırlatarak "oynadığımız oyun" zırvasını sonlandırıyorum: " Arda o gün o çalımı atarsa, Hamit'in şutu kaleyi bulursa, top Nihat'ın ayağına oturursa Milli Takım iyi oynamış oluyor. Çünkü eldeki malzemeyle yeni bir şey yapılması gibi bir çaba yok ortada. Eleştirilebilecek bir malzeme bile yok elde." İşte bugün o top Arda'nın vuruşunda kaleye girmedi, Hamit'in vuruşu kaleye değil tacı buldu ve kötü oynamış olduk... Bir şey oynamıyoruz ki kötü oynayalım! Bildiğin oyuncuları ileri dizip, "Hadi oynayın bakalım" diyoruz. Acı bir şekilde öğreniyoruz ki her zaman böyle olmuyor. Bugünkü gibi... İşin acısı Gökhan Gönül son dakikada adam gibi bir pas atsa, Semih/Sercan tek vuruş yapmayı akıl edip ağları görse ben bunları söylediğimde "gereksiz eleştiren" olacaktım. Milli Takım'sa "Mucizelerin Takımı", "Bosna Yiğitleri" olacaktı. 

Bu lotovari futbol düzeni, Avrupa 3.'sü bir takımın kaderini Avrupa elemelerini önünde geçtiği bir takımın ellerine emanet etti... Hayırlı olsun....


8 Eylül 2009 Salı

Tarihi Nasıl Kaçırdık ? : Adana Demirspor - Livorno

Her şey şehir efsanesi gibi başlamıştı, Adana Demirspor Livorno'yu konuk edecekti ve biz de tarihi bir olaya tanıklık edecektik. Ne yazık ki şanslı olan 15.000 biletli seyirci dışında 70 Milyon nüfuslu ülkede bunu izleyebilen hiç kimse olmadı. Cuma günü bu ülkede tarihi bir maç oynandı ama futbolun her şeyiyle yankılandığı, her alanda konuşulduğu topraklarda bizim gibi futbolun peşinde bıkmadan usanmadan koşanların elinde hiç bir bilgi yok. Konuşacak bir şeye, yapılacak farklı yorumlara sahip değiliz. Dünya çapında ses getirmesi gereken, Türk futbol tarihinde bir ilk olan, modern futbolu rafa kaldırıp 1950'lerin, 1960'ların ruhunu yaşatan bu tarihi maçı kamuoyumuzun, Türk basınının ve medya kuruluşlarının işgüzarlığı ve ilgisizliği sayesinde izleyemedik. Elimizde DHA'nın 4-5 dakikalık görüntüleri ve kendi yayın kuruluşlarındaki birbirinin kopyası haberleri, NTV Spor'un bir kaç haberi ve çekimiyle Anadolu'dan Futbol'un yazarı Hüseyin'in yazıları var bilgi olarak. Cuma gecesi Türk futbolu için nasıl tarihi ve unutulmaz bir gece olduysa Türk spor yayıncılığı için de aynı oranda tarihi ve utanç dolu bir gece oldu bizce.

Öncelikle DHA ve NTV'nin hakkını verelim, canlı yayın yapmamış olsalar bile ileride bahsedeceğimiz gibi siyasi yönü olan böyle bir müsabakadan bizi haberdar etmek için verdikleri çaba da önemliydi. Özellikle NTV'nin canlı bağlantıları ve Bağış Erten'in oraya gitmesi tatmin ediciydi. Yenilsen De Yensen De'yi sunarken konsept olarak bu maçı temel almaları da zaten işi önemsediklerini gösteriyor. DHA da elindeki görüntüleri diğer yayın organlarıyla paylaştı, kendine bağlı olan bir kaç gazetede haber yaptı bunu. Çaba harcayanların emeklerine ve çabalarına saygımız sonsuz elbette ancak futbol tarihimizde bir ilki yaşadığımız bu festival gibi olayla ilgili tüm verileri 10 dakikada izleyip-okuyup bitiriyoruz. Bu kadar kısa sürmemeliydi bir tarihe tanıklık etmek.

Şimdi Livorno'nun Türkiye'ye gelişinin belli olmasından sonra aşama aşama yaşanan olaylara ve bir tarihin gözümüzün önünden nasıl kaçıp gittiğine bakalım.

O olaya tam anlamıyla girmeden önce şuna değinelim : İlk paragrafın sonunca "bizce" diye kişisel bir ifade kullanmış olabiliriz ancak bunu açmak gerekir. Düşüncemiz bu olsa da kişisel olarak değil, ülke genelinde de hayati önemi olan bir olaydı bu sonuçta. Türkiye'nin 3. kademe ligi olan TFF 2. Lig takımı Adana Demirspor, Avrupa'nın 3 dev liginden biri olan İtalya Serie A'dan bir takımı Türkiye'ye getiriyor. Bu olay sadece Adana Demirsporlular'ı değil, en büyük rakipleri Adanasporlular'ı ve stada giremeyen tüm Adanalılar'ı, Anadolu'da futbolun peşinden koşan tüm tribün emekçilerini, karşılaşan iki ekibin ortak noktası olan solcuları ve solcuların da siyasi arenada en büyük rakibi olan sağcıları da ilgilendiriyor. Maça ilginin ne kadar fazla olduğunu anlamak için İzmir'den Yalı'nın, İstanbul'dan Çarşı'nın, Ankara'dan Alkaralar'ın ve çeşitli yerlerden bir çok taraftar grubu üyelerinin tribünde yer aldığını hatırlatalım. Futbolu kıyısından köşesinden tutan herkes kendini bir de siyasete adayanlar için zaten bulunmaz bir nimetti bu maç.

Artık yayın konusuna geçebiliriz tamamen. Bu maçın oynanacağı kesinleştiği zaman ilk olarak Adana Demirspor ve NTV Spor arasında ufak bir görüşme oluyor. Anlaşmaya varılamıyor ilk aşamada. Tabii bu 2 yönü var, Adana Demirspor ve NTV olarak ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Aslında ikisi de farklı açılardan aynı yola çıkıyor ama açıklamalardaki ufak farklılıklar ilginç tezatlara da sebep oluyor. Öncelikle NTV'ye sorduğumuzda NTV tarafından canlı yayın konusunda bir niyet olduğu, görüşmenin yapıldığı ancak anlaşmanın sağlanamayıp sonuçsuz kaldığı söyleniyor. Bu gelişmelerin ardından Adana Demirspor başkanı aynı zamanda bir Adanasporlu da olan Güntekin Onay'ı arıyor ve bu maçın yayını konusunda bir ricada bulunuyor. Araya başkaları da sokuluyor ancak NTV ikinci aşamada pek de niyetli olmuyor yayın konusunda. Kısacası "bakarız" deniyor ve geçiştiriliyor olay. Detaylı görüşüp de anlaşılamama gibi bir durum yok ortada ama devamında da konuşulan bir şey yok. Öylece askıda kalıyor kulüp ile NTV arasındaki görüşme. Olumlu sonuç alınamamasındaki sebebin mali konular mı yoksa maçın siyasi durumu mu olduğu konusunda bir kanaate varamıyoruz yani. NTV'nin bu maçı kimseye kaptırmayacağını düşünürken yayın konusunda ciddi sayılabilecek bir gelişmenin olmayışı bile düşündürücü. Burada ilginç bir nokta da NTV'nin maçı yayınlamamasına rağmen bu işe en çok özen gösteren kanal olması ve diğer kuruluşların önünde yer alması, garip bir tezat oluşuyor bu açıdan bakınca.

TRT cephesinde ise olaylar başka bir boyut alıyor. NTV cephesindeki gibi basit bir ilgisizlik hikayesi değil olay. İlk başta ücretsiz yayınlayalım diyor TRT. Bu işin en tepesindeki kurum olduklarını söyleyip kulüple ücretsiz yayınlanması için anlaşmak istiyorlar, bir nevi ültimatom yolluyorlar kulübe. Ya parasız yayınlarız ya da yayın yapmayız diye. En azından sembolik bir ücret ödenmesi ve az da olsa bu güzel girişim için destek olunması isteniyor kulüp tarafından, TRT para vermemekte direniyor. Kulüp devreye AKP Adana Milletvekillerinden birini sokmak istiyor. Telefon görüşmesi yapılıyor ve TRT'den yayının yapılıp kulübe makul bir ücret ödenmesi yolundaki istekler iletiliyor. Bilin bakalım bir vekil bu tarihi maç için seçildiği ilin takımına nasıl destek oluyor ?.. Herhangi bir girişimde bulunmayıp kendisini vekil seçen ili böyle mükafatlandırıyor. Devletin elindeki kanala bir milletvekili olarak açıp rica etse ve bu maç TRT3'ten yayınlansa herkes tatmin olurdu. Ancak milletvekili bunu yapmadı, TRT yönetimi de bu güzel girişime finansal olarak destek sağlamayınca canlı yayın konusundaki son umut da uçup gidiyor. Tüm bu olumsuz görüşmelerin ve sonuçsuz çabaların ardından TRT maçın siyasi yönünü sebep gösterip yayınlanmama gerekçesini böyle açıklıyor kulübe. Mali konuların önüne perde çekilip ana sebep buymuş gibi gösteriliyor bir bakıma. Gerçi ana sebep olduysa o daha da vahim ya neyse, siyaset olayına girmeyelim, bizim tek derdimiz futbol. Her fırsatta Anadolu takımlarının gelişmesini savunanların, kendi normal reytinglerini fazlasıyla aşacağı neredeyse garanti olan böyle bir tarihi organizasyonu bedavaya getirme çabalarını da Türk futbolundaki kısır döngünün cevabını arayanlar için verilmiş en güzel cevap olarak addediyoruz.

Kaçırdığımız tarihi fırsatın verdiği üzüntü ve buna bağlı hayal kırıklığının etkisiyle elimizin uzandığı her yere uzanmaya çalıştık bize göre medya ayıbı olan bu olayın detaylarını öğrenebilmek için. Bunca bilgiye ulaştıktan sonra üzerine daha fazla yorum yapmak, işin siyasal boyutlarına karışmak pek bizim işimiz değil. Yukarıdaki olaylar çerçevesinde kaçan fırsat konusunda herkes gibi bizim de düşüncelerimiz var fakat bizim aklımız fikrimiz futbol. Bu yüzden kimseyi yönlendirmeden ulaşabildiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istedik. Gönül isterdi ki stadın kapasitesi doğrultusunda 15 binle sınırlı kalan bu tarihe tanıklık eden birey sayısı çok daha fazla olsun ama olamadı maalesef. Muhtemelen önümüzdeki sezon bir fırsatımız daha olacak bu şölen için. Bu sefer yer İtalya olacak. Bizim medya kuruluşlarımız akıllanır mı bilmiyoruz ama İtalyan TV kuruluşlarının tutumunu da merakla bekliyoruz. Bu tip olaylara son derece alışık olan ve bir çok takıntıyı aşıp demokratikleşmeyi başarmış olan İtalya'da yayın sıkıntısı olmayacağını düşünüyoruz aslında. Olmadı İtalya yollarına düşebiliriz şu heyecan ve merakla...

TV yayını konusunda canlı yayın olmasa bile izleyiciye maç sunulamaz mıydı diye düşünüyoruz. 90 dakika kaydedilir ve maç sırasındaki tatsız durumlar ve siyasi olaylar kırpılıp 60-70 dakikalık çok geniş bir özet şeklinde yayınlanabilirdi.

NOT : Bu yazı ile ilgili eleştirilerinizi ve itirazlarını violafranchi@gmail.com veya tanjuern@hotmail.com adresine iletmenizi rica ediyoruz. Destek olan ve şu an bu yazıyı okuduğunuz tüm blog sahiplerini destek olmalarına rağmen olası bir tatsız duruma karşı korumak için sorumluluğu fikrin oluşmasını sağlayan bu iki arkadaşımız üstleniyor.

NOT 2 : Yazı konusunda Blog İdman Yurdu ve Futbloglar gibi blogları toplayan oluşumların herhangi bir desteği yoktur. Tamamen kişisel olarak haberleşilerek böyle bir tepki düşünülmüştür.

NOT 3 : Yazı içerisinde de defalarca belirtildiği gibi amaç asla siyasi değildir, herkesin tek tepkisi bu tarihi ve eğlenceli maçı canlı canlı tüm detaylarıyla izleyememiş olmaktır.

7 Eylül 2009 Pazartesi

Sonunda...


İç açıcı cümleyi başta söylemek istiyorum: Litvanya'yı iyi bir oyunla, maç sonunu da iyi oynayarak, iyi serbest atış kullanarak, gereksiz üçlük atmayarak, hücumda dengeli oynarak yendik. Evet yendik... "yendik"ten öncesi zaten harika... Ama Litvanya'yı bunları yaptığımızda yenemediğimiz de olmuştu. Sonunda 12 Dev Adam gerekeni tamamiyle yaptı...

Maçın genel resmi böyle... Biraz daha derine inelim: İlk iki çeyrek savunmada beceriksizdik veya şanssız... Çok istekli oynamamıza, topa iyi baskı yapmamıza rağmen neredeyse boş dönmedi Litvanya. Pota altında Ömer'e çalınan çok çok çok ucuz -hatta bildiğin bedavaya çalındı bazıları- fauller gerekli sertliği koyamamıza sebep oldu. İkinci yarı Oğuz Savaş ve arada bir(!) Semih Erden destekleriyle pota altımız yolgeçen hanı olmaktan çıktı. Hücumda da gerekli oyunu ortaya koyunca işler rayına oturdu...

Final Four istiyorsak ne yapmalıyız? İlk önce maçı tarafsız yöneten hakemlere ihtiyacımız var. Maç içinde o kadar kolay fauller çalındı, o kadar bariz faullerimiz es geçildi ki tam bir rezaletti. Özellikle uzunlarımıza çalınan fauller Euroleague'de oynanan herhangi bir maçta çalınsa oyuncular, bench hep birlikte gülme krizine girerlerdi heralde. Semih Erden'i maç içinde dürtükleyecek birisine ihtiyacımız var. İkinci gruptaki takımların önünde de böyle baygın baygın gezerse, pota altında minimum 30-40 sayı yeriz. Ersan lütfen şutu buldu mu atsın... Yalvarıyorum kendisine. Kerem çok öne çıkmadı ama gelecek maçlarda liderliğine çok ihtiyacımız olacak. Umarım sadece bu maç için böyle bir görüntü sergilemiştir. Son olarak Sinan ve Bekir'in daha agresif olması gerek. Hani böyle de iyiler ama... Bir gömlek daha yukarısı göz çıkarmaz...

Sonuç olarak, savunmada bir-iki gömlek daha yukarıda olabilirsek ve hücumda ikinci yarıdaki üretkenliğimizi diğer maçlara taşırsak bu turnuvada final görebiliriz. Ama istikrarlı olmamız gerekiyor. Bu çok çok kritik. Kerem Gönlüm talihsizliğini düşündükçe içim sızlıyor. O'nun 4 numarada olduğu şu takım bu maçı minimum 10-15 sayı farkla bitirebilirdi... Üstüne bir de çok önemli bir koz olan Ömer Onan'ın son dakikada olmaması... Neyse... Bu talihsizliklerin son olmasını umalım. Talihsizlikler peşimizi bırakır ve biz de kalitemizin gerektirdiğini sahaya koyarsak bu turnuvadan madalyayla çıkarız...

5 Eylül 2009 Cumartesi

1'de 0


İlk mucize kehaneti tutmadı bugün, güzel ülkemin basınının... The Secret'ı okumuş enerjik elemanlar gibi resmen herkes parmakları bir araya getirip "Ermenistan'dan Bosna'ya çelme takacak" dediler. Ama top sahada oynanıyor. Tabi bir Ermenistan gibi bize tarihten sıcak kanlı(!) bir ülkenin takımının maçtan puan almak için asılacağını düşünmediniz değil mi?

Sonuç olarak Bosna -elbette- puan kaybetmedi. En azından şimdilik... Bizimkiler ne yaptılar? Türkiye Milli Takımı'nın alışkanlığına uydular. Önce bir tokat yiyip ayıldılar, sonra öne geçip kendilerini saldılar, bir tokat daha yiyince -şükür- "N'oluyor lan!" deyip ayağa kalktılar. Peki bizim takımı kendi evinde yarı uyur yarı uyanık bulan, Bosna Salihovic, Misimovic, İbisevic ve -sona sakladım- Dzeko'suyla bizim takımı tokat manyağı edebilir mi? Saydığım 4 isim Bundesliga'nın en iyi  hücuma yönelik orta saha ve forvet ikilisi... Bizim Estonya'ya karşı bile aksayan savunmamıza öyle şeyler yapabilirler ki ders almayan Terim bile gözlüklü sınıf ineğine dönebilir.

Bosna maçı Milli Takım'ın kader durağı olacak... Bu maçın kaybedilmesi gibi bir ihtimal... En iyisi onu düşünmemek bile. Milli Takımımız'ın 4 yediyse 5 atarak bu maçı alması gerekiyor. Alamazsa zaten Afrika'ya anca Safari'ye giderler. Geyik falan avlarlar... Aslanlar ya hani...