29 Temmuz 2009 Çarşamba

Döndü!


NTV Spor'da altyazı geçtiğinde sevinçten ne yapacağımı bilemedim. Öyle çok seviyorum bu herifi... 10-14 yaş dönemimin çocukluk kahramanı...

Oley ulan!

28 Temmuz 2009 Salı

Sivas Helvası


Baba tarafından Sivaslıyım... Sivas'ın böyle güzel helvasının olduğunu hiç duymamıştım. Böyle giderse ön eleme, UEFA grupları derken baya ünlü olacak Sivas'ın helvası... Ülke tanıtımına yardımcı olduğun için teşekkürler Sivasspor.

Linus Mourinho


"Son 10-15 yılda futbol dünyasının en akıllı teknik adamı kimdir?" diye sorsalar ben, Mourinho derim. Oyuncularının kalbini kazanmasını bilmesi, önemli karşılaşmalarda gerilimi yüklenmesi veya karşı tarafa yüklemesi, kenardaki duruşu, medyatikliği... Gıcık bir adam olduğunu kabul ediyorum. Ancak bir şeyi daha kabul etmek gerekir ki bu adam son yıllarda görülen en akıllı teknik adam. Ve "her zaman bir planı var."

Hatırlayın Abramovich'le arası bozulmadan, aylar öncesinden, Inter antrenörü Mancini'yi ağzına sakız etmeye başlamıştı. Chelsea'den ayrıldı çok geçmeden Inter'in başına geçiverdi. Medyanın ilgisini belirli bir yöne çekme ve bunu lehine kullanma konusunda çok önemli bir zeka, Mourinho. İleride açılabilecek kapıları da çok güzel görüyor... Neden mi bu kadar şeyi anlattım? İşte Mourinho'nun son açıklamaları: "Eğer onlar da beni isterse, Ferguson emekli olduktan sonra Manchester United'ın başına geçmek isterim."

Benjamin Linus mübarek...

27 Temmuz 2009 Pazartesi

26 Temmuz 2009 Pazar

Fısır Fısır - 2


- Wenger'e birazcık tecrübe demekten herkes sıkıldı. Adam 17'lik çocukları takıma almaktan bıkmadı. Bir hafta içinde Fluminenseli Wellington Wenger Babes arasına katılabilir.

- Kariyerini sakatlıktan kurtaramayan, Terim'le de bozuk Yıldıray'ın yeni talibi Yunanistan'dan AEK...

- Madrid'e tatil amaçlı birkaç aylık gelip giden Faubert, bu tatilin bile ekmeğini yiyecek galiba... Bayer Leverkusen uykucu Fransız'ın peşindeymiş... (Bu adam ne ara oynadı da fotoğrafını çektiler acaba?)

- Franchi abime benden güzel bir haber... Luisao birkaç güç içinde 9 milyon euro'ya Fiorentilalı olabilir... Gerçi biliyordur ya...

- Perez bu sefer ki Los Galacticos'da arka tarafı sağlam tutması gerektiğinin farkında. Heinze giderse, -ki büyük ihtimal gidecek- Real o bölgeyi Liverpool'dan Arbeloa'yla kapatacakmış. Ramos, Garay, Albiol, Arbeloa önlerine Lass Diarra... Real'in defansı da sağlam olacak gibi...

- Avrupalılar'ın Beckham aşkı bitmiyor... Aston Villa, Chelsea, Totthenam, Everton ve Portsmouth İngiliz'in peşinde...

- Gençleştirme operasyonu yapan Milan 28 yaşındaki Elano'nun peşindeymiş. 29'dan aşağı ilk 11 oyuncuları olmadığı düşünülürse çok yerinde bir hamle...

- En cancanlısını en sona sakladım... Fener'in ebedi cenabet forveti Güiza'yı Lyon istiyormuş. Hem de 12 milyon euro'yu vermeye razılarmış. Şansları yok... Daum bizim Cenapoğlan'ı pek sevdi...

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Lippi Fazla mı İyimser?




La Gazetta sezon yaklaşırken, takımların profili belirginleşirken ve Serie A büyük bir yıldızını daha kaybetmişken Milli Takımları'nın hocası Lippi'nin görüşlerini almış. Bilirkişi hesabı... Benim bildiğim bilirkişiler tarafsız da olur ama Lippi abartmış mı desem? İyimser mi desem? Birlikte bakalım...

Serie A'nın bu yıl çok heyecan verici bir sezon geçireceğini söyleyerek başlamış. Ardından da demiş ki "Ibra ve Kaka'nın gidişi Serie A'yı çok etkilemez. Serie A'da hep yıldızlar olur." Lippi belki de uluslararası alanda ligin imajını yüksek tutmak için bunları söylüyor. Yine de Lippi'ye duyulan saygıdan daha çok dikkat çekecek şeyler var. Dünya'da aktif oyuncular içinde en iyi beş oyuncundan ikisi olarak kabul edilen iki adamı kaybederseniz, liginizin elbette marka değeri de düşer, gösterilen ilgi de düşer... Üç maymunu oynamanın manası yok. Ibra'yı kaybeden Inter'in Eto'o ve Milito gibi isimleri alarak güç kaybetmediğini söyleyerek devam etmiş. Eto'o da Milito da üst düzey forvetler ancak Ibra'nın oyuna yaptığı katkıyı yapıp yapamayacakları hala şüpheli. Hatta bence şüpheyi geçtim, direk imkansız... Ibra, Eto'o ve Milito gibi isimlerle karşılaştırılamayacak kadar özel bir adam. Son olarak da Inter'in Şampiyonlar Ligi'ndeki şansıyla ilgili konuşmuş Lippi. Inter'in favori olduğunu söylemiş... Birkaç gün önce Şampiyonlar Ligi'nde son dört senenin yarı finalisti Chelsea'yle Inter bir maç yaptı. Inter'in üst üste yaptığı beşinci pası hatırlayan kaç kişi var izleyenlerden?

Aşağıda Neler Oluyor? #1


İngiltere ligi Dünya'nın en kaliteli ligi olarak lanse edildi edileli lig Dünya'nın her tarafından mercek altında. Big Four'un her transfer döneminde yaptığı transferler, satılan, satılacak, krizdeki takımlar, havada uçuşan milyonlarca poundlar... Tabi her ligin olduğu gibi İngiltere'nin underdogları da büyük ilgi çeken başlıklar arasında. Hatta denebilir ki Big Four ailesi kadar dikkat çekiyorlar, takip ediliyorlar ve haklarında bazı zaman Big Four dörtlüsünden bile fazla haber bulabiliyorsunuz. İşte bu sezonun underdogları: Şampiyonluğun gizli belirleyicileri ve tabi ligin sonunda en çok canını dişine takması gerekenler...



FC Burnley: Madem aşağıdakiler dedik lige yeni gelen Burnley'den başlayalım. Genellikle yapabilecekleri en bilinmeyen ekipler Championship'ten gelenler oluyorlar. Burnley de bunlardan biri... Ellerinde fazla bütçeleri olmadığı belli olsa da görünüşe bakılırsa ellerindeki kadroya güveniyorlar. Championship'ten gelen eldeki kadrou çoğunlukla ellerinde tutmuş durumdalar. Derby'den Premier Lig tecrübeli Mears ve İskoçya patentli iki oyuncu Fletcher ve Easton para harcadıkları transferler.Fletcher daha 22 yaşında, İskoçya'da milli olmuş durumda ve son beş sezonda 150'ye yakın maç çıkarmış. İskoçlar'ın İngiltere'ye yatkınlıkları düşünülürse patlama yapabilir... Burnley'se ya tepetaklak olup devre arasında kimi bulurlarsa saldıracak ya da eldekilerle tutunup Premier Lig'de ilk sezonunu atlatacak...



Birmingham City: Takımına en ciddi eklemeleri yaptığını söyleyeceğimiz takım Birmingham. Elbette transfer konusunda ezeli rakipleri Aston Villa'yla kapışmaları mümkün değil. Ancak ligde kalmak için doğru hamleleri yaptıkları söylenebilir. Ekvador'dan gelen 7,5 milyon poundluk forvetleri Christian Benitez ve belki de ondan daha kritik bir hamle; Rangers'dan 1 milyon pound gibi komik bir rakama alınan İskoç orta saha Barry Ferguson. Ekvador Milli Takımı'yla 100'e yakın maç oynamış - bedavaya alınmış hem de - Espinoza, Cardiff'den gelen Championship gediklisi Roger Johnıson ve City'nin neden gönderdiğini anlayamadığım yetenekli kalecisi Joe Hart da diğer adımlar. Birmingham şu transferlerle ligde kalamazsa problemi kulübede aramalı... Hele de ellerinde bunlar dışında Carsley, Bowyer, Mcfadden, Phillips, Carr, Marcus Bent gibi Premier Lig kaşarı oyuncular varken...



Wolverhampton Wanderers: Birmingham'dan sonra en çok parayı harcayan ikinci takım konumunda Wolverhampton. Transferlerin onların ki kadar flaş olmadığını da eklemek lazım... Reading en geri ve en ileri ucundan kaleci Hahnemann ve forvet Kevin Doyle en önemli eklemeler sayılabilir. Özellikle Premier Lig tecrübeleri düşünülürse... Sunderland'den aldıkları sağ kanat Halford ve Marseille'dan gelen Zubar da diğer transferleri. Son olarak ne yapabileceği merakla beklenen orta saha Nenad Milijas -resimde sağda- . Son sezonunda orta saha olmasına rağmen 21 gol sallamasıyla dikkat çeken 26'lık Sırp bakalım çıkışını Premier Lig'e de taşıyabilecek mi?



Sunderland: Son iki sezonda harcadıkları paralar düşünüldüğünde "alt tarafta" olmaması gereken 3-4 takımdan biri Sunderland... Ama Keane'le işler beklendiği gibi gitmeyince ve harcanan paralardan dönüş alınamadıkça tam anlamıyla alt taraf takımı oldular. Keane en sonunda takımı bıraktı ve ne yapacakları şimdi daha da çok merak ediliyor. Bu sezon başı elleri sıkı. Cisse'yi almadılar, sürpriz golcüleri Chopra'yı gönderdiler. Forvete Manchester United bir anda patlayan ve Spurs'te -elbette- sönen Frazier Campbell'ı aldılar. Çok taze ve doğru bir diğer transferleriyse Marseille'den Lorik Cana. Oyun stili, fiziği, liderlik özellikleriyle bir Premier Lig ekibi için daha iyi bir orta saha bulamazdı şu günlerde. Geniş bir kadroları ve hala bir şansları var...



Portsmouth: Araplar'ın ellerini daha yeni attığı, geçen sezonlarda Redknapp'ın büyüttüğü çocuk olarak göze çarpan bir kulüplerdi. Şu an ellerinde göze çarpan birkaç oyuncu var. Ama onlar da zaten Redknapp'ın gidişinden düşüşe geçtiler. Bu arada Blackburn'den bedavaya Mokoena'yu kaptılar ki onlar için harika oldu. Bir Maradona dedikodusu gidiyor ama ne kadar doğru bilinmez... Doğru olsa da ne kadar işe yarar o hiç bilinmez. Alt yedili içinde ne yapacağı en bilinmeyen takım Pompey... Hala bir ayları olduğu düşünülürse bir atağa kalkabilirler. E tabi bana da yazmak düşer.



Hull City: Önce ligi karıştırdılar. Sonra da kendi içlerinde karıştılar. İlk yarıyı üstte bitirmenin gazıyla eksikleri için transferler yapmışlardı. Beklenen sonucu da alamadılar ama en azından enflasyonu tavana vurmuş şu ortamda, oyuncu kovalamak zorunda değiller. Kaybettikleri önemli bir oyuncu yok. Ekledikleri de... Geçen seneki gibi takım oyunuyla sürpriz yapmanın peşinde olacaklardır. Ekonomik kriz de düşünülürse pek fazla hamle yapamayacaklar gibi.



Blackburn Rovers: Çok değil birkaç sezon önce alt tarafa yazamayacağınız birkaç takımdan biriydi Blackburn... Mark Hughes, Bentley, Tugay derken takımın futbolunun temelini oluşturan birçok etmen ellerinden kaydı gitti. En son yine Hughes'la parlayan Santa Cruz'u City'ye iyi bir fiyata okuttular. Ellerinde hala kullanmadıkları 17 milyon poundları var. Ama 17 milyon pound şu piyasada nedir ki? Şansınız yaver gitse, en fazla üç oyuncu alabilirsiniz. İlk 11'e rahatlıkla yazdıkları Mokoena'nın ve genç golcüleri Derbyshire'ın da gittiği düşünülürse üç oyuncudan ve 17 milyon pounddan çok daha fazlasına ihtiyaçları var...

Takımlar elbette bu yaptıklarıyla kalmayacaklardır. Ancak krizin etkisi düşünülürse bu transfer dönemi yukarıdaki hamlelerle de son bulabilir... Kesin olan bir şey var ki İngiltere'nin son sıralarında mücadele yine dişe diş geçecek ve kimin düşeceği son haftaya kadar belli olmayacak.

23 Temmuz 2009 Perşembe

Yok Ebesinin Ali Samisi


"Bu öyle bir transfer olacak ki tüm dünya Beşiktaş’ın bu bomba transferini konuşacak. Başkanımız, Real Madrid’in Ronaldo transferini bile gölgede bırakacak bir ismi kadromuza katacak."

Şeref Yalçın
Beşiktaş Yöneticisi

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Calcio'nun Düşüşü: Juventus



Geçtiğimiz sezon ligde United'ın, Chelsea'nin, Liverpool'un başına bela bile olamayan Arsenal'in Milan'ı rahatlıkla elemesi, United'ın Inter'i her iki maçta da mat etmesi, Inter'i maymun eden United'ın Barça karşısında kedi olması... Hepsi tek bir şeyi ispatlıyordu: İtalyanlar aşağıda kalıyordu ve birşeyler yapmazlarsa gelecek onlar için pek de parlak değildi.

İtalya'nın en büyüğü eskiden Juve'ydi. En büyük Dünya yıldızlarının futbol yuvasıydı...Artık durum çok daha farklı. Her mevkisinde dünyanın en iyi üç oyuncusundan biri olan o efsanenin yerinde yeller esiyor.Peki Juve'nin bugünü ve geleceği neyi gösteriyor?

Hikayeyi 2006'dan başlatalım. Şike skandalı ve Serie B'ye düşüş... Takımın iskeletini kaybedip bir dünya devinden ortalama üstü bir İtalyan takımına dönüşmesi... Ibrahimovic, Thuram, Cannavaro, Zambrotta, Vieira gibi oyuncuların bugün olsa yok pahasına sayılacak fiyatlarla en önemli rakiplere bırakılması... 2006-2007 sezonunda Del Piero ve tayfasıyla gelen Serie B şampiyonluğuyla dönüş...



2007-2008 sezonuyla gelen dönüş için harcanan paralara bakalım öncelikle: Görünen tek şey, bugün bakıldığında bir avuç paranın hiç edilmesi... Iaquinta, Tiago, Jorge Andrade, Almiron gibi isimlere harcanan 45 milyon euro... Kağıt üstünde doğru gibi görünen bu transferler, Iaquinta'nın beklenen patlamayı yapamamasıyla, Tiago ve Almiron bırakın patlamayı kıvılcım bile çakamamasıyla ve son olarak Jorge Andrade'nin iki sezonda beş maç bile çıkartamamasıyla son buldu. Devre arasında orta sahayı biraz olsun toplaması için Sissoko 11 milyon euro'ya alındı. Tüm sezon için tahtaya yazılabilecek tam anlamıyla tek artı transfer bundan ibaret. Bu çok kötü transfer tercihlerine rağmen takımın eski oyuncularının kalitesiyle gelen üçüncülük... Ancak o eski gösterişli günlerden çok uzakta bir görüntü... Eski büyük günlere dönüş için umut bile vermeyen bir futbol...

Geçtiğimiz seneki yaz transfer dönemineyse fırtına gibi giren bir Juve vardı hatırlarsanız. Önce Palermo'nun her şeye kabiliyetli golcüsü Amauri, sonra İngiltere tescilli Olof Mellberg ve bir de üstüne Sevilla'nın dinamosu Christian Poulsen. Üstelik Mellberg bedavaya, Poulsen de birçok kulübün peşinde olmasına rağmen 10 milyon euro'nun altında bir paraya alınmıştı. Göze çarpan tek rakam 28'indeki Amauri'ye verilen yirmi iki buçuk milyon euro'ydu. Eldeki malzemeyle sağlam bir yapı kurulabilirdi. En azından öyle görünüyordu... Poulsen elde patladı. Amauri'den arada bir verim alınsa da beklenen ondan da görülemedi. Mellberg beklenilmeyen bir düşüş yaşadı. Dünya'nın en iyi beş liginden üçünde geçirdiği on bir başarılı sezondan sonra Yunanistan'a gitti. Bu arada takımı taşıyan yine Chiellini, Del Piero, Nedved üçlüsü oldu. Alınan yeni oyunculardan eldeki üçlüden alınanın yarısı kadar verim alınamadı. Bu bile eski Juve ve yeni Juve arasındaki standart farkını ortaya koyuyordu. Ve tüm bu standart farkına rağmen takım Serie A'da dönem dönem şampiyonluğu kovalama potasına girdi. Şampiyonlar Ligi'ndeyse vasat bir performansta kaldı. Aslında bu hal bile hem Juve'nin hem de Serie A'nın standartlarındaki bariz düşüşü gösteriyordu.



Juventus'un geleceğiyse biraz daha aydınlık. Nedved'in futbolu bırakmasıyla orta sahada oyun kurucudan, hamallığa, kanat oyunculuğundan, 10 numara'ya kadar her işi eksiksiz yerine getirebilen bir futbol dehasından mahrum kalındı. Sezon içindeki görünüş Torino piresi Giovinco'nun Nedved'in yerine orta sahaya monte edileceği. Elbette Nedved gibi bir oyuncunun yerini tam anlamıyla doldurması imkansız ancak Giovinco'nun görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir yeteneği var. Hiçbir şey yapmasa arada bir iki top sürüp, öylesine takılırken frikikten doksana takabilecek yetenekte bir Del Piero var... Uzun uzun anlatmaya hacet yok. Bu ikili bile Serie A'da takım için skor üretebilecek kalitede. Diğer yanda Werder Bremen'den alınan Diego zaten Bremen'i son iki sezondur tek başına taşıyan oyuncu olarak görünüyordu. Orta sahada bu oyuncuların yükünü çekecek adamlarsa Felipe Melo, Sissoko, Poulsen, Marchisio ve Tiago... Forvet olaraksa elde kalburüstü ve çok yönlü bir üçlü var: Amauri, Trezeguet, Iaquinta. Ama zaten problemin de bu bölgelerde olduğu söylenemez.

Günümüz oyununda oyunu çeşitlendiren elemanlar hücumcu bekler. Barcelona'da Daniel Alves, Real'de Ramos, Inter'de Maicon, United'ta Evra, Milan'da Zambrotta, Liverpool'da Arbeloa, Arsenal'de Sagna, Chelsea'de Ashley Cole... Uzayıp giden bu liste takımının hücum planında hayati önem ihtiva eden savunma oyuncularının bir bölümü... Bahsedilen tüm oyuncuların hepsinin Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final, yarı final veya final oynamış olması bir tesadüf mü? Juventus'taysa hala yaratıcı kanat oyuncularının, 10 numaraların ve yaratıcı forvetlerin altın çağı var. Arada yapılan birkaç bindirmeyi saymazsak ne Poulsen, ne Sissoko, ne Tiago'yu hücumun tam anlamıyla bir elemanı olarak görmek imkansız. Defans oyuncularından bahsetmiyorum bile... Juventus oyunu taşıyacak yaratıcı oyunculara, bitirici forvetlere ve bütün bunların yükünü sırtlanacak orta sahalara sahip. Ancak hala çağın futbolunun en önemli özelliği eksik: Çokyönlülük. Yeteneğin üst düzey futbolda yeterli olmadığı, büyük başarılar için disiplinin ve çokyönlülüğün yetenek kadar önemli olduğuysa gün gibi ortada.



Juve eğer eski güzel günleri hatırlamak istiyorsa işi sadece gol atmak veya savunma yapmak olan oyunculardan ziyade oyunu her iki alanda da işletebilecek oyuncular bulmalı. Sissoko, Poulsen gibi işçilerin, Giovinco, Del Piero gibi sanatçıların yanına Nedved gibi ustabaşılar aramalı. Tabi onların da "artık" bir külfeti var. Doğru ya diğer büyük sorun da buydu...

19 Temmuz 2009 Pazar

Ibrahimovic'in yerine...


İtalyan... Arıza... Teknik... Yaratıcı... Roma... Real Madrid... Evet doğru bildiniz: Antonio Cassano. İtalyan taraftarının, bilhassa Roma taraftarının genelinin pek sevdiği bir oyuncu değildir Cassano. Şu da bir gerçek ki İtalya'nın son senelerde çıkardığı en yetenekli hücumculardan da biridir tartışmasız. Bir yerlerde yeni bir Totti olabilecek birisi vardıysa o da Cassano'ydu. Tabi artık çook geç... Kişiliği böyle bir yükü kaldırmayı beceremedi. O da böyle durumlarda pek çok yetenekli İtalyan'ın yaptığı gibi -Bknz: Cristian Doni- küçük takımın büyük adamı olmayı tercih etti. Sampdoria'ya yollandı...

Sampdoria'da -ikincisi ilkine göre bir gömlek sönük kalsa da- harika iki sezon geçirdi. Şimdi futbolcu öğütücüsü Inter'in Ibrahimovic'in yerine Cassano'yu düşündüğü konuşuluyor. Benim açımdan berbat bir transfer. Inter'e gıcığım... Mourinho'ya... Cassano'ya... Ama Cassano potansiyelini ortaya koyarsa Inter'i taşıyabilir mi? Cassano bu... Kim bilir?Bir bakarsın Serie A'yı kazandırmış, bir bakarsın Mourinho ilk devre bitmeden tribüne mahkum etmiş...

Kolay Takım, Zor Takım



"Aslan'a Kolay Kura"

"Kartal Bunları Yer"

"Fener'e Köy Takımı"

Hatırladınız değil mi başlıkları? Kolay kura temalı Türk futbol basını başlıkları hani... Bilmemne liginin bilmemkaçıncı sırasındaki AFC Bilmemne'nin Türk takımlarından birine çıkması sonucunda futbol basınımızın yaptığı en teferruatlı analiz bundan ibarettir. Keyfine yapılan Dutchman Blog'da bile kuradan sonra AFC Bilmemne takımının en iyi forvetini, ne bileyim savunmasının en sağlam elemanını okuyabilirsiniz. Ama asla bir Türk gazetesinden, işi futbol yazmak olan bir mecradan böyle şeyler beklemeyin. Adamlar MİT gibi çalıştıklarından istihbarat sızdırmaları da problem oluyor...

İşin şakasını, kinayesini falan bir kenara koyarsak hala çok ilginç bir davranış biçiminin karşımızda durduğunu görüyoruz. Türk basını dünya futbolunu 80'lerden 90'lardan takip ediyor. Ülkelerin kendi yağında kavrulan, kendi halinde takılan ve arada bir Avrupa'da oynayıp fark yiyip dönen kulüplerinin artık tarih olduğunun farkında değiller.

Sene 2009... Herhangi bir küçük takım birkaç başvuru biraz da şansla büyük bir Avrupa kulübünün pilot takımı olabiliyor. Total Futbol, Catenaccio, 4-3-3, hücumcu bek ve daha bir sürü modern terimi, modern futbol anlayışının elementlerini daha birkaç sene önce "Zidaane!" diye sokak maçlarında temsili spikerlik yapan ben bile biliyorum. Bir de sizin transfer haberi kopyalamak dışında bir işte kullanmadığınızı düşünmeye başladığım bir şey daha var: İnternet. Wiki'de birkaç turla dünya üzerinde herhangi bir futbol takımında forma giymiş herhangi bir futbolcunun burcundan, milli formayı ilk giydiği güne, oynadığı altyapı takımının formasına, kuruluş tarihine, çıkardığı diğer önemli oyunculara kadar şeyi öğrenebiliyorsunuz. Veya youtube'da ismini yazıp hangi çalımları iyi attığını, oyun stilini görebiliyorsunuz birkaç videoda.

Dünya öyle bir çağda yani. Arayan aradığını buluyor.Zekasıyla ayıkladığı, ayrıştırdığı kadar uyguluyor, uygulatıyor, uygulatabiliyor artık. Kazakistan'da, Türkiye'de, Mozambik'te veya Malta'da olması bir şeyi değiştirmiyor. Mesela azıcık Ferguson, Mourinho okumuş Ogai denen Kazak takımına 4-3-3'e karşı alanın nasıl daratılacağını öğretebiliyor rahatlıkla, o bile "mind games" yapabiliyor artık. Tabi siz Ogai'yı "Hee Rijkaard da gelecek sizin oralara" diye avutmaya devam edin...Deplasman dönüşü de "Tur için geliyoruz" demesine de şaşmayın ama...

Ha bir de şöyle bir şey var:



"In football everything is complicated by the presence of the other team."

Jean Paul Sartre

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Fısır Fısır - 1


-AC Milan'ın Luis Fabiano'yu istediği malum. Sevilla da bu transfer gerçekleşirse Lyon semalarının kayıp adamı Fred için kolları sıvamış. Milan diğer yandan Roma'nın stoperi Juan için teklife hazırlanıyor. Milan için baya genç tabi... Daha yeni otuzuna girdi.

-City Terry'yi ikna edemezse United'dan Vidic'i almak için fırsat kolluyor. Diğer taraftan Adebayor'da pürüz çıkması sebebiyle Trezeguet'yi gündemlerine almışlar.

-Sıkışık durumdaki Valencia'nın Davidler'inden Silva'ya "Yaratıcı oyuncuu!" diye kıvranan Liverpool'un ilgisi devam ediyor.

-Fenerbahçeli'nin eski kabusu Maldonado Avrupa yolculuğuna Monaco'da devam edebilir.

-Zenci fetişi artık sır olmayan Wenger Adebayor'un yerine Demba Ba'yı düşünüyor. İsmi de daha kolay hem...

-Real'in ıskartalarından Heinze Marseille'nin yeni transferi olabilir. Marseille sıkı geliyor bu sezon...


Arap Atı Brezilyaları'ndan Bastos




Brezilyalı oyuncuların huyu da suyu da çeşit çeşit ya, bazılarının bilinen ilginç bir durumları var: Sonradan açılıyorlar. Önce bir Avrupa'ya gidiş, sonra dönüş, sonra tekrar geliş gibi bir şablonla Football Manager deyimiyle Avrupa'da "settle in" olabiliyorlar. Tabi bu süreci uzatıp sürekli gidip dönenler de oluyor ya; onların tam olarak açıldığını söyleyemeyiz zaten...

İşte bu sonradan açılanlar ailesinin yeni bir üyesi var: Eski Lille'li taze Lyon'lu Michel Bastos. Kariyerine Brezilya'da başlayıp Feyenoord'da profesyonel oluyor... Oluyor olmasına da ne aldığı forma şanslarında ne de kiralık gittiği Excelsior'da ışık vermiyor. O da Brezilyalılar'ın en sevdiği olaylardan birini yapıp geri dönüyor ülkesine. Dört sezon da ülkesinde dolaşıp Lille tarafından ikinci bir şansla Fransa'yla Avrupa yolculuğu tekrar başlıyor Bastos'un...

Kritik noktaysa tam buradan sonrası... Bastos Lille'de verilen şansı özellikle 2008/2009 sezonunda mükemmel kullandı. Kırk bir maçta, on altı gol, on üç asistle takımın sürükleyici oyuncusu oldu. Fiziği, tekniği ve futbol zekasıyla teknik bir kanat oyuncusunun sahip olması gereken özellikleri tüm sezon sahaya yansıttı. Tabi Ligue 1'ın kodamanı Lyon'un gözünden kaçmadı bu yetenek. Lille de verdiği bonservis ücretinin tam altı katına 18 milyon euro'ya Bastos'u Lyon'un ellerine teslim etti. Bastos'un hikayesi nasıl devam eder bilinmez ama bundan sonra da grafiğini yükseltirse Sir Alex'in gözlerini üstüne çekeceği kesin...

Curious Case of Igor Akinfeev



Seneler sonra, futbol tarihinin en şanssız isimlerini sıralandığında -büyüüük bir değişiklik olmazsa- bu adamın ismi en azından ilk beşte olacaktır, eminim. Wiki'nin de büyük yardımıyla bu çok yetenekli ademoğlunun kariyerine bir bakalım...

Daha reşit bile olmadan Rusya'nın en prestijli klübünün (CSKA Moskova) as kalecisi olarak başlıyor kariyerine, daha sonra ikinci kaptan oluyor, on sekizinde Rusya'nın üçüncü kalecisi olarak Euro 2004 kadrosunda yerini alıyor. Milli Takım kalecisi Malafeev'in uzun süreli sakatlığıyla Milli Takım kalesinin de koruyuculuğunu üstleniyor. Bu sırada on dokuzunda... Aynı zamanda Rusya tarihinin en genç milli oyuncusu, CSKA'nın ikinci kaptanı olduğunu, UEFA Kupası, Rusya Ligi, Rusya Lig Kupası ve Rusya Süper Kupası şampiyonlukları tattığını söylemiş miydim?

"Şanssızlık bunun neresinde?" dediğinizi duyar gibiyim... Akinfeev kariyerinin ilk bölümünün tepesine çıktığı bu sıralarda Avrupa, Lig demeden her tarafta harika maçlar çıkardı. Hatta Şampiyonlar Ligi'nde 362 dakika gol yemeyerek Büyük Sahne'de de müthiş bir performansa da imza attı. Geleceğin en büyük kalecilerinden biri olacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Öyle ki Arsenal Lehmann'dan boşalan kaleyi Akinfeev'le doldurmak için kolları sıvamıştı. Ama büyülü futbol hikayelerinin kötü cadısı yine kafasını köşeden uzattı: Sakatlık.



Akinfeev dizinden ciddi bir sakatlık sebebiyle kariyerinin belki de hiç bitmeyecek çıkışına, bir dibe vurmayla son verdi. Uzun süre sesini soluğunu duyan olmadı. Ancak kaybettiği süre ve momentumun bedeli ağır oldu. Her yeni gün, yeni yeteneklerin piyasaya sürüldüğü Avrupa piyasasında ismi silikleşti. Her ne kadar helva Rus defansı arkasındaki EURO 2008 performansı gözleri kamaştırsa da -beş maçta otuz beş kurtarış, turnuva birincisi- sakatlığı kafaları karıştırıyor. O sırada yakaladığı güveni yakalayıp yakalayamayacağı da bir soru işareti... Diğer yandan CSKA gibi milyonlarla oyuncak diye oynayan Abramovich'in elindeki Akinfeev'i bırakıp bırakmayacağı da meçhul...

Akinfeev, ya peri masalından, Oğuz Atay öykülerine evrilen bu hikayeyi, tekrar tersine çevirip Dünya'nın gelmiş geçmiş en iyilerinin arasına adını yazdıracak ya da Arshavin gibi yirmilerinin sonunda silah zoruyla Moskova'dan başka diyarlara gidecek. Umarım ilk ihtimal gerçekleşir ve Akinfeev gibi bir yeteneği Avrupa şampiyonaları dışında izleme şansına tüm dünya erişir...

Ve Ibra Geliyor...



Real Madrid'in yeni bir Uzay Takımı -nam'ı diğer Los Galacticos- oluşturmak için paraları saçışını artık sokaktaki çocuklar bile biliyor. Şimdiye kadar 300 milyon euro'ya yakın parayı Avrupa'nın çeşitli kulüplerine saçtı Florentino Perez ve tayfası, görünüşe bakılırsa şu iki ay içinde hala bir şeyler yapmayı düşünüyor...

Peki Real'in ezeli ve ebedi rakibi Barcelona Real'in transfer piyasasının enflasyonunu tavana çektiği, maç yapmadan tribünleri doldurup, tüm dünyada rezalet bir sezon sonrası tekrar odak noktası olduğu sırada ne yaptı? Açıkçası iki-üç gün öncesine kadar koca bir hiç. Sadece söylentiler, söylentiler...

Önce "La Liga'nın gol kralı Forlan gelecek" dendi. Sonra "David Villa Barçalı olacak" dendi... Ve tabi bir de her ikisinden de parıltılı, tam anlamıyla sansayonel bir söylenti aldı yürüdü: Zlatan "Ibrakadabra" Ibrahimovic Bordo-Mavi formayı giyecekti...



Bugün itibariyle söylentiler nihayet birazcık resmi açıklamayla gerçekleşmeye yaklaştı. Barça Inter'le Hleb (kiralık), Eto'o (bonservisiyle) ve 40 milyon euro karşılığında anlaştığını açıkladı. Ancak hikaye daha yeni başlıyor olabilir... Çünkü Barça tarihinin en arızalı elemanlarından Eto'o hala gidip gitmeyeceğine karar vermiş değil. Hleb geçen sezon zaten şikayetçi idi yedeklikten... Ama Eto'o ile ilgili Barça'ya bir şey kazandırmadan gitmek için anlaşmaya yanaşmayacağı iddiaları ayyuka çıktı... Bense ikna olabileceğini düşünüyorum. Mourinho'nun zenci oyunculara olan sempatisi ve yıldız oyuncu kontrolünde adeta bir guru olması -Chelsea günleri...- transferin olma ihtimalini arttırıyor...

Diyelim ki Eto'o delisi ikna oldu. Ibra Nou Camp'ta Xavi'yle, Iniesta'nın önüne; Henry'yle Messi'nin yanına yerleşti... O zaman olacakları hep birlikte ekran karşısına geçip seyredeceğiz. Bu kadar çok büyücünün bir araya gelmesiyle olacaklar öngörülmez, ancak seyredilir.

17 Temmuz 2009 Cuma

Beşiktaş'ın Yeni Formaları


Beşiktaş -yukarıda gördüğünüz üzere- 2009/2010 sezonunun formaları tanıttı.Tabi blogun yazarı olarak bu gündemdeki meseleyi yorumlamak bana düştü...

Şimdi en spor yazarı tavrımla, ne bileyim ekstra sofistike estetik anlayışımla, şu formalara acayip değişik bir yorum yapmak isterdim.İsterdim de tutamıyorum kendimi:Bu ne lan şimdi?Bunu mu yapıyor dünyanın en büyük iki spor giyim firmasından biri?Hadi Adidas'ın firma kişiliğini falan geçtim bunun modelini çizen arkadaş ne yiyip ne içiyor ayrı merak ediyorum.Tamam Stilistlik mi Moda mı nedir bitirmişsin onu güzel de bu formalar podyuma bir kere çıkıyor.Sonra yeşil sahadalar...Estetik denen kavram zaten yok da...Neyse...

Fenerli arkadaşımın yorumuyla şu forma hadisesini sonlandırıyorum:"Abi zaten Beşiktaş sahada seyirciyi uyutuyordu, şu pijama modelini -baklavalı- yaptılar artık Beşiktaşlılar rahat rahat uyur."

Kazma Libero Bildiriyor

Asfaltlı sahaların ağır, güçlü, istikrarlı ama yeteneksiz ismi Anıl aka Kazma Libero odasından bildiriyor.

Pek de parlak olmayan bir kariyerin ardından yeşil sahalardan sanal aleme geçiyorum.Yediğim çalımların hesabını cümlelerimle soracağım!Açılın ulan klas forvet oyuncuları!