Kötü bir cumartesi oldu. "Ne oldu ki Kazma" dediğinizi duyar gibiyim... Uzun süre yaptığım ilk iddia kuponunda tam manasıyla yattım. Herneyse... Fazla konuşmak istemiyorum bunu... Oyunumuza bakalım biz. Serie A'nın dönüşüyle şenlenen bir cumartesi geride kaldı.
- Maç akışı Hoffenheim-Schalke'yle başladı... Maçla ilgili yapılabilecek en kısa analiz şu: Hoffenheim bu sezon stadyumuna gelen kim var kim yok suyunu çıkarıp, gönderecek. Geçen sezonun ilk yarısındaki PES oynar gibi futbol oynayan deli takım geri dönmüş. Maçın uzun sayılabilecek bir özetini izleyerek bunları söylüyorum. Ama özet boyunca Schalke'yi bir kez bile atağa çıkarken izleyemedim. Bu da tek bir anlama geliyor heralde: 90 dakika boyunca Schalke heyecan yaratabilecek tek bir fırsat yaratamamış. Hoffenheimlılar'sa takım halinde pozisyona girip durdular. Bir adamları becerikli olabilseydi minimum 2-0'la biterdi bu maç. Takım halinde becerikli olsalar... Magath Schalkeliler'i tüm takım bayılana kadar koştururdu heralde skorun cezası olarak.
- Cumartesi'ye Türkiye'yle başlayalım... Bursaspor evinde beklenen oyunu çıkaramadığı maçı 1-0'lık galibiyetle geçmeyi bildi. Ankaragücü'nü bu sezon kümede kalmakta zorlanmayacak gibi. Büyükşehir'le Eskişehirspor kaçıra kaçıra bir hal oldular. Beklenmedik bir şekilde 0-0'la sona erdi maç. Son olarak Beşiktaş... Hala takım halinde bir planları yok. Tello, Nihat ve Holosko'dan bir şeyler bekliyorlar. Aksilik ki üçü de berbat halde. Hele Tello'yla Holosko... Denizli işinin devamlı olabilmesi için 10,5 mudur 9,5 mudur neyse bulup getirse iyi olacak... Yoksa taraftar 3,5 atmaya devam edecek. Tabi daha önemlisi Demirören de...
- Silahşörler sezona harika girdiler. Son Portsmouth galibiyetiyle anlık bir rüzgar olmadığı tescillenmiş oldu bu uvertürün. Maçı tekrar falan bir şekilde izlemeyi başardım. Gunners'ın Pompey'i ezip geçtiğini söylemek çok saçma olur. Ama uzun süredir özlenen Arsenal artık sahada. Arsenal tarzı arapaslar, kontrataklar; baskın orta saha, oyunu taşıyan forvetler... Vermaelen tüm soru işaretlerini silen harika bir oyun oynuyor. Gibbs kolay kolay o sol tarafı kimseye vermez. Bir de o Martin Taylor denen herifin öbür tarafta yatacak yeri yok. Eduardo gibi bir yetenekten futbol dünyasının tam bir buçuk sene mahrum kaldığını düşündükçe daha çok nefret ediyorum adamdan. Son olarak Pompey'de Kranjcar seneye ya United'ın ya Arsenal'in sol tarafına geçer. Belhadj belki de Gunners'da Clichy'den boşalan yeri doldurur...
- Burnley yenilgisinden sonraki yazıda, United hakkında konuşurken hem Sir'ün hem de takımın şu anki durumdan çıkacak tecrübe ve yeteneğe sahip olduklarını söylemiştim. Futbol tanrılarıysa bir düşüş için hazırlık yapıyor gibiydi. United'a hep ters gelen Wigan deplasmanına gitmeleri, Ferdinand ve Van der Sar'ın yokluğu, Berbatov'un bir türlü kendine gelememesi, Nani'nin hala potansiyelinden bekleneni verememesi... Ama Sir'ün takımı yeniden herkesi şaşırttı. Wigan United'ın eksik savunmasını beklenildiği kadar zorlayamadı, Berbatov oyun kurucu/forvet pozisyonundaki en iyi maçlarından biri çıkardı, Nani Owen'a golün asistini yaptı; üstüne frikikten 5.'yi yolladı. Kısaca Ferguson'un takımı yine herkesi ters köşeye yatırdı.
- Şimdi bir saniyeliğine durun. İlk geldiği günlerdeki Adebayor'u hatırlamaya çalışın. Zorlandıysanız ben size yardımcı olayım. Az buçuk topa vurabilen, ayıboğan gibi kuvvetli, azıcık top sürebilen, kalıbı gereği top saklayan, boyu gereği kafaya çıkan siyah, hareket edebilen bir kalas hayal edin. İşte oldu. Bu adam Arsenal'de kaldığı 3 sezondan sonra bu halden Avrupa'daki en iyi 5 forvetten biri haline geldi ki... Ben Wenger'in en sonunda boş attığını düşünmeye başlamıştım 2007'de. EPL'de tartışmasız en iyi bitiriciliğe, fiziğe ve top saklama özelliklerine sahip forvet şu an Adebayor. Attığı goller bile bunu ispatlar nitelikte. Geçen hafta birkaç milim önündeki savunma ayağının önünde topa asılarak, bu haftaysa arkasındaki savunma sırtındayken iğne deliğinden geçirerek attı gollerini. City'yse biraz da şansıyla toplaması gereken puanları toplamaya devam ediyor. Adebayor dışında bir Ireland var ki umarım kendini Arap şeyhlerinin elinde harcamaz. Müthiş bir yetenek...
- Küçük kardeşlerin maçlarındaysa sürpriz yoktu. Hull City evinde yapması gerekeni yapıp 1-0'la galibiyete uzandı. Yine de sağlam görünmüyorlar. Sunderland Işığın Stadyumu'nda hala neden 7 milyon pound harcadıklarını anlayamadığım Kenwyne Jones'un golleriyle Blackburn'ü geçtiler. Blackburn'de ilgi çeken çok fazla şey yok. Hırvatistan'ın geleceği olarak görülen forvet Kalinic var. Gerisi bildiğimiz dümdüz Blackburn... Son olarak Stoke-Birmingham maçından bahsedelim. "Bari biz birbirimize yapmayalım" dercesine 0-0 bitti maç. Ama Birmingham'ın Stoke'u geçebileceğini düşünüyordum.
- Van Gaal'in takımı hala kocaman bir soru işareti. Bu da Bavyera'da kocaman kocaman ünlemlere sebep oluyor. Deplasmanda Mainz'a 2-1 mağlup oldular. İlginç notsa 33'te sol bek Pranjic'in yerine forvet Thomas Müller'in, 38'de orta saha Hamit'in yerineyse yine forvet Ivica Olic'in girmesi. 72 dakika boyunca 4 forvetle oynayan Bayern'in bulabildiği tek golü Mainz'ın kendi kalesine atmasıysa bu garipliğin garip sonucu olarak ortaya çıkıyor. Tüm bu gariplikleri bir yana bırakırsak... Van Gaal takımının üretkenlik problemini çözemezse ünlemlerle biten cümlelerin yerini noktalarla biten dönemler alacak.
- Dortmund evinde saçma saçma puanlar kaybetmeye devam ediyor. Hatırlarsınız geçen sezon da son dönem yaptıkları çıkışta bu huylarının cezasını çekmişler, Şampiyonlar Ligi'ne bile gidebilecekleri bir çizgiye çıkmışken geçmişte kaybedilen puanlar karşılarına çıkmıştı. İlk yarısını forse ettikleri maçta tek gol bulmaları üç puana maloldu. Aynı yardımcı hakemin bir nizami gole ve bir bariz gol şansına izin vermemesiyse kötü bir hatıra olarak kafalara kazındı. Yine de Dortmund'un harika bir oyun çizgisi olduğu açık. Bu formla Bundesliga'da ilk 4'ü görebilirler. Stuttgart'taki düşüşse çok bariz. Acil olarak toparlanmaları gerek. Her maçtan böyle kurtulamazlar.
- Bayer kolay Freiburg deplasmanda attığı 5 golün keyfini çıkarırken, liderlik koltuğuna da kurularak iyice rahatladı. Geçen sezonki akıcı futbolu bu sezona da taşıdılar. Helmes'in yokluğunu iyi değerlendirmesi gereken Eren Derdiyok da 2 golle Heynckes'e kendini gösterdi. Geçen sezon iyi futbolunu sonuca yansıtamayan bir takım olarak göze çarpmıştı Leverkusen. Umarım bu sezon oynadıkları futbolun karşılığını alırlar.
- Serie A başladı. Ülkemizde küçük bir rezaletle başladı. Serie A'yı yayınlayan kanalımız yok. Dünya'nın en büyük dört liginden biri... Sanırım bu kadarı yeterli. Fiorentina Bologna deplasmanında 1 puanda kaldı ki çok şaşırtmadı. Bologna geçen sene de zor bir deplasmandı ve Viola geçen seneye oranla çok şeyi kaybetti. Milan bu sene Pato ve Ronaldinho'nun bileklerine bakıyor. Roni'den bir hayır gelmeyeceği açık... Pato'ysa tam tersi. İşin acı tarafı bir zamanlar Avrupa'nın en büyük kulübü olan Milan'ın aslında Pato'yu "daha büyük takımlar için" parlatıyor durumda olması. Tıpkı Kaka da olduğu gibi... Ve eğer bu saçmasapan transfer politikası devam ederse daha da olacağı gibi... Nereden nereye...
- Ligue 1 geçen senenin mücadelesini ve daha çok futbol kalitesini vaadediyor ilk 3 hafta itibariyle. Lyon aslında zor bir deplasman olan Auxerre'de 3-0'lık galibiyetle rahat rahat devam etti. 89'lu Pjanic yine gol attı. Onun için kimler kimler ellerini ovuşturuyordur kim bilir... Diğer yanda Le Mans sezona çok iyi girdi. Özellikle evlerindeki formları dikkat çekici... Bahisciler bir göz atabilirler... Monaco Nancy yenilgisinin etkisi üstünden attı. Evinde Lorient'i 2-0 la geçti. Evlerinde bu sene kolay maç vermeyecekler. Onlarda da Juan Pablo Pino var ki eğer biri giderse Arsenal forması çok yakışır sanki. PSG "Fransız takımı" hüviyetinde değil lig başladığından beri. Çok atıyorlar, çok yiyorlar. Kötü bir şey mi? Elbette hayır. Ama çok ilginç, evet. Marseille şampiyonluğun favorisi ama teoride. İyi oynuyorlar ama oyunlarında bir kısırlık var. Bunun hücum organizasyonlarının merkezindeki Lucho'nun sakatlığıyla bir alakası olduğu kesin. Ama bu kadar geniş kadrosu olan bir takımın bir süreliğine de olsa Lucho'nun yerini dolduramaması düşündürücü...
- Son olarak Hollanda... Lig başından beri adam gibi takip edemediğim için adam gibi bir şeyler yazamıyorum. Bunun yanında ligin ilk 5 haftası hakkında yorum yapılabilecek, fikir belirlenebilecek bir lig olduğunu düşünmüyorum. Her takımın her şeyi yapabildiği garip bir lig Hollanda. Bir hafta hiçbir şey oynayamayan takım öbür hafta deplasmanda 4 gol atıp kazanıyor... Ama tabi sezon içinde genel bir şablon oluşuyor. İşte o şablon hakkında ipuçları gelmeye başladı. Bu sezonun "Nerden çıktı bu" adamı Keisuke Honda olacak. Takip eden için yeni bir adam değil elbette. Ama Venlo'daki 2.Lig performansını Eredivisie'ye de taşıyabilmesi ayrıca dikkat çekici. Galatasaray'ın bu adamı kaçırdığını düşündükçe "Kaçan balık büyük olur" sözü aklıma geliyor ya... Bu sezonun ilk garip gelişmesi Vitesse'nin formu. Geçen sezon evinde harika oynayan takım bu sene dökülüyor ilk 3 hafta itibariyle. Den Haag'dan 3 gol yediler evlerinde.
Böyleydi bir cuma ve ertesi daha...
honda kacsa ne olur allasen.. hollanda ligi'nde sen ben oynasak temiz 10 golumuz garanti..
YanıtlaSil